9 Ekim 2007 Salı

Türk Harb-İş Sendikası, eylül ayında açlık sınırının 639 YTL 1 YKr'ye, yoksulluk sınırının ise bin 953 YTL 9 YKr'ye yükseldiğini bildirdi.
Türk Harb-İş Sendikasından yapılan açıklamaya göre, Türkiye İstatistik Kurumu verileri baz alındığında ''açlık sınırı'' olan 4 kişilik bir ailenin asgari gıda harcaması, eylül ayında bir önceki aya göre 15 YTL 52 YKr (yüzde 2,49) artarak 639 YTL 1 YKr olarak hesaplandı. Bu artışta gıda maddelerindeki fiyat artışlarının etkili olduğu belirtildi.

''Yoksulluk sınırı'' olarak nitelendirilen 4 kişilik bir ailenin barınma, giyim, ulaşım gibi aylık zorunlu harcama tutarı ise geçen ay bir önceki aya göre 27 YTL 28 YKr (yüzde 1,42) artarak bin 953 YTL 9 YKr düzeyine yükseldi.

Açıklamada, ''tek bir çalışanın insanca yaşama koşullarında yaşayabilmesi için gerekli olan yoksulluk sınırı'' harcamasının da eylül ayında 15 YTL 18 YKr (yüzde 1,26) artarak bin 223 YTL 45 YKr'ye ulaştığı kaydedildi.

Y O R U M S U Z

8 Ekim 2007 Pazartesi

'Boyu kısaydı, niye onu gönderdiniz?'

KÜTAHYA - Van'ın Esenyamaç Köyü'ndeki Piyade Bölük Komutanlığı'na cumartesi günü PKK'nın yaptığı roketatarlı saldırıda şehit düşen 24 yaşındaki Piyade Onbaşı Ali Şahan, memleketi Kütahya'da gözyaşları içinde toprağa verildi. Cenaze töreninde oğlunun tabutuna sarılan anne Fatma Şahan, Tuğgeneral Hasan Küçükakyüz'e, "Ali'mi niye oraya gönderdiniz? Onun boyu çok kısaydı" diyerek ağladı. Anne Şahan, "Oğlum bana telefonda 'Anne merak etme, ben iyiyim. Yine de hakkını helal et' dedi' diye konuştu. Şahan'ın cenazesi Hava Şehitliği'nde toprağa verildi. (dha)

Dün hayatını kaybeden, artık aramızda olmayan, nefes alamayan, yemek yiyemeyen, gülemeyen, konuşamayan tüm şehitlerimize. Fazla bir şey söylemek ya da yazmak istemiyorum. Haberi okuduğumdan beri kafama kazınan bu cümleyi düşünüyorum. "onun boyu çok kısaydı". tüm anne olanlar bunun ne demek olduğunu çok iyi anlarlar. Başın sağolsun kardeşim, Allah sabır versin. Bizim elimizden başka bir şey gelmiyor ne yazık ki....

6 Ekim 2007 Cumartesi

Artık biri bu rezilliğe dur desin. Bu kez canlı yayında medyumlar yumruklaştı.


Ekranlardaki rezillik diz boyu... Lerzan Mutlu'nun Fox TV'de yayınlanan programı bunun son örneğine sahne oldu.

Büyülerle insanları kandıran iki şarlatan ekrana çıkarıldı. Yetmezmiş gibi bir de canlı yayında yumruklu kavga yaşandı.

Konuklar medyum olduğunu iddia eden Recep Kaplan ile Abdülkadir Alper isimli iki şahıstı. Medyum Recep Kaplan "125 milletvekili bana geliyor" deyince diğeri buna çok sinirlendi. Yerinden kalktığı gibi Kaplan'ın üstüne atladı.

Aslında medya tarihimizde bu bir ilk değil. daha önce meydum memiş, medyum ketoyu yumruklamıştı. tabi ikinci defa tekrarlanması bu rezaleti değiştirmiyor ama alışkanlık yapıyo izleyiciler karşısında.

3 Ekim 2007 Çarşamba

Fedakarlık

Kocası için kendini satacak

İnanılmaz bir haber. Kadın kendini ve çocuğunu satışa çıkardı. Neden mi?

Hindistan'da bir kadın, trenin aracını biçmesi sonucu ağır yaralanan kocasının hastane masraflarını ödeyebilmek için oğluyla birlikte kendisini satılığa çıkardı.

Hindistan'da yayımlanan The Times of India gazetesi, ülkedeki milyonlarca yoksulun hastane kapılarında çektiği zorluklara dikkati çekmek amacıyla yayımladığı haberde, 34 yaşındaki genç anne Harsh Sharma'nın dramına yer verdi.

Haberde, bilinci kapalı olan kocası hastaneye kaldırıldığından beri 5 yaşındaki oğluyla yaşam mücadelesi veren genç annenin, evdeki bütün eşyaları sattığı ve ancak 100 bin rupi (yaklaşık 2500 Dolar) toplayabildiği, oysa doktorların tedavi masrafları için 300-400 bin rupi daha istediği belirtildi.

Genç kadının, "Satacak bir şeyim kalmadı, oğlumdan ve kendimden başka" şeklindeki ifadelerine yer verilen haberde, ülkede ücretsiz hizmet veren devlet hastanelerinin bulunduğu, ancak doktor azlığı ve tıbbi malzeme yokluğu yüzünden hastaların özel hastanelere yönlenmek zorunda kaldığına dikkat çekildi.

Yaklaşık 1,1 milyar Hintlinin sağlık sigortasının bulunmadığına işaret edilen haberde, hükümetin geçen hafta günde 30 sentten az parayla yaşamak durumda olan vatandaşlarına bir sağlık sigortası programı başlatıldığını ilan ettiği de belirtildi.

Ekonomik olarak gelişmekte olan Hindistan'da 830 milyon insan, günde 2 dolardan az para kazanarak yaşamaya çalışıyor. Bunlardan 240 milyonuysa günde 1 dolardan az parayla geçinmek zorunda.

(www.internethaber.com)

Eğer gerçek bir haberse, fedakar olduğu kadar politik duruşu olan bir davranış. Üzerinde saatlerce konuşulacak, bir sürü haber yapılacak, ahkam kesilecek. İçi boşaltılınca unutulacak. Ama bu unutuş, durumun acıklılığının üzerini kapatamayacak ne yazık...

1 Ekim 2007 Pazartesi

jet hızıyla

Türkiye’de internet Avrupa’da en yavaş 4’üncü

İngiltere’de faaliyet gösteren Enformasyon Teknolojisi Keşif Vakfı tarafından yapılan araştırmanın sonuçları, Türk internet kullanıcılarının Avrupa’nın en yavaş dördüncü geniş ağ sistemine (broadband) sahip olduğunu ortaya koydu.

LONDRA - 15 Avrupa ülkesindeki geniş ağ hızlarını karşılaştıran araştırmacılar, Türkiye’nin saniyede 2 megabit hızla (mbps) bu alanda 12. olduğunu açıkladı.

Listenin ilk sırasında saniyede 21,7 megabit hıza sahip Finlandiya yer alırken, ikinciliğe saniyede 18,2 megabit hıza sahip İsveç otururken, üçüncü sırada da saniyede 17,6 megabit hızla Fransa bulunuyor.Diğer ülkeler 4’üncü Hollanda (8,8 mbps), 5’inci Polonya (7,5 mbps), 6’ncı Almanya (6 mbps), 7’nci Macaristan (3 mbps), 8’inci Slovakya (2,8 mbps), 9’uncu İngiltere (2,6 mbps), 10’uncu İsviçre (2,3 mbps), 11’inci İrlanda (2,2 mbps) diye sıralanırken, 12’inci Türkiye’yi 1.6 mbps ile 13’üncü olarak Çek Cumhuriyeti, 1,2 mbps ile 14’üncü olarak İspanya izliyor.Yunanistan ise 1 mbps ile listenin sonuncusu olabildi.

(www.ntvmsnbc.com)


MFÖ'müzün M'si çok kıymetli Mazhar Bey,sevgili eşleri Biricik Hanım başta olmak üzere o dehşetengiz ttnet reklamında emeği geçen herkese en derin hissiyatımla sunuyorum:)

Hayııırrrrr!!!!

İşyerinde stres menopoz getiriyor

Çalışma saatleri uzun olan ve stresli işlerde çalışan kadınların menopoza erken girdiği belirlendi.

Fransa'daki Versailles Üniversitesi'nin 50 yaşın üzerindeki 1500 kadın üzerinde yaptığı araştırmada, haftalık çalışma saatleri 48 saatin üzerinde olan ve iş yerinde stres yaşayan kadınların doğurgan dönemlerinin daha erken sona erdiği bulundu.

Bu kadınların, ortalama menopoz yaşı olan 52'den bir yıl önce, 51 yaşında menopoza girdiği görüldü. Depresyondaki kadınların da daha erken yaşta menopoza girdikleri belirlendi.
(1.10.2007 - haberturk.com)

Çalışan kadınlar erkekler dünyasında savaşırken erkekleşiyorlar diye boşuna demiyorlar demek ki. Bilimsel olarak da destekleniyor şimdi. Bazen iş dünyası ne kadar vazgeçilmez diye de düşünmeden edemiyor insan :)

30 Eylül 2007 Pazar

Boş ol!

TV'de erkeğe bakan eşini hemen boşadı

Suudi koca, bir erkeğin sunduğu programı tek başına izleyen eşini boşadı. Suudi Arabistan'da yayınlanan El Şems gazetesinin haberine göre; ismi açıklanmayan koca, televizyondaki erkek sunucuyu seyreden eşini, onunla bir odada tek başına kabul ettiği için bu kararı aldı. Karısını boşamayı savunan koca, "Ben dinin emrettiğini yaptım. Bir kadının namahrem bir erkekle tek başına kalması dinen sakıncalıdır" gerekçesini ileri sürdü.

'BOŞ OL! BOŞ OL! BOŞ OL!'

Şeriat kanunlarının geçerli olduğu Suudi Arabistan'da, bir erkek karısını mahkeme kararı olmadan boşama hakkına sahip. Sözle üç kere 'Boş ol!' demesi yetiyor. Ülkede kadınların tek başına dışarı çıkması ve tek başına araba sürmesi de yasak. İslami yasalar, erkeğe bu yasakları çiğneyen eşini boşama hakkı tanıyor.

(Sabah Gazetesi Dış Haberler)


Çok şey söyleyesim var da, elimin ayarını kaçırırım diye korkuyorum:) Sadece rahmetli babaannem gibi başımı iki yana sallayıp, "tövbe, tövbe! ne günlere kaldık" demekle yetineceğim.:)

iyi de nasıl?

Bu da oldu: Hamileyken hamile kaldı

İskoç kadın Amelia Spence (29), farklı zamanlarda iki kez hamile kalarak aynı anda doğurdu ve çifte annelik sevinci yaşadı.

Spence, sanıldığı gibi ikiz bebek dünyaya getirmedi. İskoç anne bir batında iki bebek dünyaya getirmiş olmasına rağmen bu bebekler ikiz değil.

Milyonda bir rastlanan mucize sonucunda, Spence 3 hafta içinde 2 kez hamile kalınca 2 ayrı bebek dünyaya getirdi. Birkaç dakika arayla dünyaya gelen bebekler, şimdi 5 aylık. Ame ve Lia isimleri verilen kız çocuklar birbirlerine ikiz kadar benziyor. Sezaryenle dünyaya gelen kızlardan Ame 29, Lia ise 32 haftalık olarak dünyaya geldi.

Spence, doktorları da şaşırtan bu hamilelik sonucunda dünyaya gelen bebeklerinin Tanrı’nın bir lütfu olarak kabul ediyor. 8 ve 9 yaşlarında iki çocuğu daha olan Spence, erkek arkadaşıyla birlikte yaşıyor.

Kabul edersiniz ki, çok enteresan bir olay. Ama bana çok daha farklı birşeyi hatırlattı. Biz çocukken gazetelerde "kıyamet alameti" furyası vardı. Garip gurup ne varsa "amanın da kıyamet geliyor ahali" tadında. Şimdilerde de o haberleri yapan gazeteciler "ya vallahi abi uydururduk! yazı işleri müdürü de olayı ciddiye alıp basardı haberi" diye günah çıkartıyorlar.

Neyse, bir de konumuz haberin sonunda hanım kızımızın erkek arkadaşıyla birlikte yaşadığını öğreniyoruz ki, aslında hiç de merak etmediğimiz bir detay. Yazar acaba burada ne demek istiyor?

28 Eylül 2007 Cuma

Şimdi haberleri veriyorum

Çok kıymetli, kadim dostum konuşamam hanım, ajans saatinde nadide yorumlarını değerli blog okurlarıyla paylaşmaya başlayınca bendeniz de şahsıma enteresan, komik ve hatta dehşet verici haberleri kendisine iletmeyi görev belledim.

İşimin bir parçası da basın takibi oluca ek çaba da harcamam gerekmiyordu zaten.:) Ancak kendileri "evladım böyle olmaz, biz yorum da isteriz diyerek" bloga başyoran yardımcılığına terfi ettiriverdi beni.

Bundan kelli sloganımız; köpek adamı ısırınca değil, adam köpeği ısırınca haber olur! (Tüm hocalarıma selam olsun.)

Eee!! Hoş geldim, hoş buldum.

27 Eylül 2007 Perşembe

Köşe Yazarımız Yuse Hastaneden Bildiriyor.

LONDRA - Nadya adı verilen bebek, Siberya’nın Altay bölgesindeki bir hastanenin sezaryen bölümünde dünyaya geldi. Annesi Tatyana Barabanova, Nadya’yı görünce şoka uğradığını söyledi. Tatyana Barabanova babasının da Nadya’yı görünce bir süre öylece bakakaldığını anlattı.
Adam haklı nası bakmasın diyoruz. Ama ...

Nadya, Barabanova ailesinin 12’nci çocuğu.

43 yaşındaki Tatyana Barabanova’nın tüm çocukları beş kilogramın üzerinde doğmuş.

Kadın zaten her seferinde tosun doğuruyormuş, niye şaşırdınız ki...

Barabanova, “Herşeyi yedim. Özel yiyecek almaya paramız yok. Patates, makarna, domates yedim” dedi.

Aman yaaa... Böyle okuyunca da insanın içi bi fena oluyo. haklı kadın. ne yapsın. patates ve makarnayı bi arada kim yese tosuncuk doğurur.

Ocak 2005’te Brezilya’da bir kadın 7,63 kilogram ağırlığında bir bebek dünyaya getirmişti. Brezilya Jinekoloji Enstitüsü’ne göre bu, ülke tarihinde en ağır doğan bebekti.

ABD’de 1879’da 10,8 kilogram olarak dünyaya gelen bir bebek, 11 saat sonra ölmüştü.

İtalya’da da 1955’te 10,2 kilogram ağırlığında bir bebek dünyaya gelmişti.

Bu da diğer tosunlarla ilgili genel kültür bilgisi....

Haber Ntvmsnbc sitesinden alınmış olup, Yuse hanım tarafından göndertilmiştir.

24 Eylül 2007 Pazartesi

Bilecik'te polise sığınan 17 yaşındaki Ö.Y'den tüyler ürperten iddia

Bilecik'te babasının kumar borcuna karşılık 10 ay önce tanımadığı bir kişiye verildiğini ve ilişkiye zorlandığını iddia eden 17 yaşındaki kız, polise başvurup babasından şikayetçi oldu.

Alınan bilgiye göre, polise başvuran Ö.Y. (17), babası Ş.Y'nin kumar borcu karşılığında İsmetpaşa Mahallesi'nde oturan B.Ç'ye (34) 10 ay önce verildiğini, bu güne kadar da isteği dışında bu kişinin zorla kendisiyle
cinsel ilişkiye girdiğini, hamile kalıp düşük yaptığını, dövüldüğünü, korktuğu için de kimseye bir şey söyleyemediğini bildirdi.

B.Ç'nin evinden kısa süre önce ayrılıp Eskişehir'deki akrabalarının yanına geldiğini, daha sonra ailesinin evine döndüğünü ifade eden Ö.Y, babası Ş.Y'nin, B.Ç'nin yanına gitmesi için baskı yapması üzerine polise sığındığını, babasından ve B.Ç'den şikayetçi olduğunu belirtti.

Bunun üzerine soruşturma başlatan emniyet güçleri, şüpheliler Ş.Y. ve B.Ç'yi gözaltına aldı.

B.Ç. ile baba Ş.Y, ifadelerinin ardından çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Kız dediğin nedir ki? istediğin gibi alır, istediğin gibi satarsın. ev işlerini yaptırır, çocuklarına baktırır, kumar borcunu öder, canın sıkıldıkça döversin.

Türkiye - Malezya

Y O R U M S U Z

Tartışmanın başlangıcı, Richard Holbrooke’un "Türkiye ve Malezya gibi hem Müslüman olup hem de seküler olunabiliyor" sözüydü belki.


Ne Malezyası dedik, biz laik bir devletiz, onlar değil ki! Bu cahil bir ifade, dedik. Fakat bir yandan AKP’nin 22 Temmuz’daki zaferi, Anayasa’daki türban ve laiklik değişikliği tartışmaları... Diğer yandan Malezya’dan gelen "Polis ramazanda oruç tutmayanları cezalandırıyor" haberleri... Başbakan Abdullah Bedevi’nin "Malezya bir İslam devletidir" sözleri... Her şey üst üste gelince, "Eyvah! Türkiye Malezya olabilir mi?" sorusu doğdu. Bazı yazarlara göre bu suni bir tartışma, bazılarına göre bunu konuşmanın tam zamanı. Şerif Mardin’e göre böyle bir ihtimal gerçekten var. "Türkiye Malezya olur mu" sorusunun cevabını bulmak için ilk önce Malezya’da gerçekten neler oluyor onu öğrenmeye çalıştık. Bunu için de, Malezya’da yoğun bir İslamlaşma var mı, iktidar ne diyor, güçlü İslam partisi PAS’ın tutumu ne, STK’lar ne yapıyor, liberal seküler kanadın fikri nedir, anlamak gerekiyordu. Sebati Karakurt ile Kuala Lumpur’a geldik, gözlerimizle görelim istedik. Bu yazı dizisinde, 3 gün boyunca gördüklerimizi okuyacaksınız.

İkİ Müslüman avukat Malik İmtiaz (37) ve Haris Bin Muhammed (47), 2006’da "11. Madde Hareketi" adlı bir sivil hareket başlattı. Hareketin adı, Malezya Anayasası’ndaki "Herkes istediği dini seçmekte ve yaşamakta özgürdür" maddesinden esinlenilmiş. Bu maddenin artık uygulanmadığını savunuyor ve Malezya’daki İslamlaşmaya, "şeriat"ın anayasanın üstünde tutulmaya başlanmasına karşı, 11 sivil toplum kuruluşunu aynı çatı altında buluşturuyorlar. Bütün bunlar yüzünden, aynı zamanda Ulusal İnsan Hakları Derneği’nin başkanı da olan Malik İmtiaz hakkında Ağustos 2006’da "İslam’ı aşağılıyor, katli vaciptir" yazan posterler Malezya’nın her köşesine dağıtıldı. Fakat o ve arkadaşı Haris Bin muhammed yılmadı, 11. Madde Hareketi olarak mitingler ve forumlar düzenlemeye çalıştı. Son iki miting polis tarafından engellendi, artık forum düzenlemeleri de yasak. "Şimdilik davamızı internet üzerinden yürütüyoruz, çünkü başbakan bu sivil hareketten hiç hoşlanmıyor" diyor. Malik ve Haris’le Malezya’daki İslamlaşma sürecinde kimlerin rol oynadığını, geçmişini ve geleceğini konuştuk. İşte anlattıkları:

İKİLİ HUKUK Malezya’da ikili hukuk sistemi var. Müslümanların evlilik, boşanma, miras gibi medeni konuları Şeriat Mahkemesi’nde görüşülür. Gerçi sivil mahkemelerde de 1970’lerin sonundan beri İslam’ı baz alan kurallar ve yasalar hep vardı. Örneğin "3 kez üst üste cuma namazına gitmeyen ya da oruç tutmayan bir Müslüman para cezasına çarptırılır" diyordu. Ama bu tamamiyle kağıt üstündeydi, hiç uygulanmıyordu. Çünkü 1980’lerde İngiliz eğitimi görmüş akıllı avukatlar ve hákimler vardı.

İSLAMCI RETORİK 1988’de, eski Başbakan Mahathir bin Muhammed, İslam partisi PAS’ı çok ciddi bir tehdit olarak görmeye başladı. Oylarını onlara kaptıracağını düşündü. Partisinin başına Enver İbrahim’i getirdi ve İslamlaşma trendini başlattı. Biz de iyi Müslümanlarız demek istiyordu. 2001’e geldiğimizde ise "Malezya İslam devletidir" deyiverdi.

METAMORFOZ OLDU Son 10 yıl içinde, İslam baz alınarak yazılan ve aslında hukukçuların umursamadığı yasalar, metamorfoz geçirip küçük böcekler halinde toplum hayatımıza sızdı. Gerçekten uygulanmaya başlandı. 10 yıl önce farklı dinden kişilerin evlenmesinde sorun yoktu. İsteyen din değiştirebiliyordu. Şimdi ise bir Müslüman’ın bir Budist ile evlenmesine, din değiştirmesine imkan yok.

MÜSLÜMANLAR HARİÇ Malezya Anayasası’nın 11. maddesi şöyle der: "Herkes istediği dine inanmakta ve ibadet etmekte özgürdür." Fakat 1999’da Yüksek Mahkeme bu maddedeki "herkes" kelimesinin anlamını değiştirdi: "Herkes ama Müslümanlar hariç." Müslümanlar din değiştirmek istiyorlarsa şeriat mahkemesine gidecek bundan böyle dediler. O yıl din değiştirip bir Hıristiyanla evlenmek isteyen Lina Joy’un hüsranla biten hukuk savaşı bunun ilk örneğidir.

HÁKİMLER YAPIYOR Nüfus kağıdına, "Dini İslam’dır" ibaresi eklendi. Müslümanların yaşam biçimini etkileyen konularda sivil mahkemeler bir anda ortadan kayboldu, yetkiyi Şeriat mahkemelerine devretti. Anayasa resmen çarpıtılmaya başlandı. Bazı hákimlerin şöyle dediğini duyuyoruz: "Önce Müslüman’ım sonra hákim."

YAVAŞ VE DERİNDEN İslamlaşma programı, hem devlet hem de başsavcı ve hukuk adamları tarafından yürütülüyor. Yavaş ve derinden, yeraltından ilerliyorlar. Anayasa değişmedi, ama onu yorumlayanların ve uygulayanların kafa yapısı değişti. Şimdi de toplum hayatına sızdı.

ARAPLAŞMA YAŞANIYOR İslamlaşmanın ötesinde Araplaşma yaşıyoruz. Ahlak polisi daha görünür hale geldi, hayata müdahale etmeye başladı. Artık türban takmayan Müslüman kadınlar garipseniyor. Geçen sene dini ne olursa olsun kadın polislerin türban takması zorunlu hale geldi.

ASLINDA AZINLIK AMA Aslına bakarsanız radikal İslamcıların azınlık olduğunu düşünüyorum. Ama sesleri çok gür çıkıyor. Sessiz çoğunluk ise dışlanmamak için onlara uyuyor. Şehirdeki aydınlar, "İslamcılık asla Malezya’ya hákim olamaz" deyip gülüp geçiyorlar. Ama böyle şeyler hız kazandıktan sonra durdurulamıyor.

Türban 10 yılda yüzde 80’e ulaştı

ÜLKENİN yüzde 50’ı Malay, yüzde 30’u Çinli, yüzde 8’i Hintli. Yüzde 61’i Müslüman, yüzde 19.2’si Budist, yüzde 9.1’i Hıristiyan, yüzde 6.3’ü Hindu. Başkent Kuala Lumpur’da, Malezya’nın farklı etnik yapılarının hepsi, kendi kimliğini, kültürünü ve dinini yaşıyor. Malezya’da türbanlı kadınların sayısı, son 10 yıl içinde yüzde 10’dan 80’e ulaşmış. Metroda karşılaştığımız genç kız Surinia, türban takma gerekçesini şöyle açıklıyor:

"Çünkü normal olan bu. Biz Malayların yaptığı böyle, ailem, arkadaşlarım, komşularım hepsi türbanlı."


Fakültede bacılar ve erkekler

Üniversite "Brothers-Sisters" yani "erkek kardeşler" ve "kız kardeşler" diye ikiye ayrılmış. Kütüphanedeki, kantindeki, bilgisayar odasındaki masaların üstünde kimin nereye oturacağı yazıyor, yani bir kız "Brothers" yazısı yapıştırılmış masaya oturamaz. Üniversitenin girişinde kıyafet kurallarını anlatan büyük bir afiş var. Erkekler gömleği pantolonun içine sokacak, kadınlar türban takıp bol kıyafetler giyecek, ağır makyaj yapmayacak, açık ayakkabı giymeyecek.

ORUÇ POLİSİ

Malezya’da kadın polislerin türban takması zorunlu. "Oruç Polisi" adıyla tüm dünyada haber olan ekip ise, polisin dinden sorumlu bir birimi. Oruç tutmayanları ve iftar vaktinden önce Müslümanlara servis veren lokantaları tespit etmekle görevliler.

SOKAK İZLENİMLERİ

Petronas’tan uzaklaşınca İslami baskı hissediliyor

BAŞKENT
Kuala Lumpur’un en kalabalık yeri olan Bugit Pintag’taki ışıklarda 3 türbanlı kadının yanında, süper minisi ve göbeğini açıkta bırakan dar bluzuyla duran Çinli kızın belki konuşacak fazla ortak konusu yok. Ama aynı kenti rahatlıkla paylaşıp yan yana yeşil ışığın yanmasını bekliyorlar. Ramazan olmasına rağmen gün içinde sokakta yemek satılıyor, Müslüman olmayanlar hapur hupur yiyor. Kendilerine ayrılmış özel restoranlarda içki içebiliyor, sarmaş dolaş oturabiliyor.

İKİNCİ SINIF Fakat şehrin vitrini haline gelen Petronas Kuleleri’nden uzaklaşıp, turistik olmayan bölgelerine doğru ilerledikçe işin rengi değişiyor. Son birkaç yıldır İslam’ın bir devlet politikası olduğunun vurgulanması, Çinli ve Hindu vatandaşların kendilerini ikinci sınıf hissetmesine neden olmuş. Açıkça söylenmese de Malezya Anayasası’ndaki "Malezya’nın resmi dini İslamdır" ibaresi de Malay’ların ülkenin gerçek sahipleri olduğunu bir şekilde hissetmeleri, bunun teminatını Anayasa’da görmek istemelerinden kaynaklanıyor. Özellikle Çinli nüfusun ekonomik olarak güçlenmesine karşı da, Malaylara pozitif ayrımcılık uygulanıyor.

PET ŞİŞENİ SAKLA Şehrin devasa reklam panolarında hep türbanlı kadın kullanılıyor. Afişlerde Malayca’nın altında bir de Arapçası da yazılı. Bütün alışveriş merkezlerinde mescid bulunması zorunlu. Şehrin diğer ucundaki Malay İslam Üniversitesi’ni ziyaret ettiğimizde elimdeki su şişesini saklamam öğütleniyor. Ramazanda oruç tutmadığımı ima eden bütün ipuçlarını yok ediyorum ki rahatça dolaşabilelim.

DAVUTOĞLU’NUN KIZLARI Başbakan Tayip Erdoğan’ın eski Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu’nun kızlarını okuttuğu bu üniversitede çalışan, adını vermek istemeyen yabancı bir hocanın söylediğine göre burası Malezya’nın İslamlaşma sürecinde önemli rol oynuyor, bir sürü genç mümin yetiştirip topluma servis ediyor. Karşılaştığımız erkek öğrenciler, kadın olduğum için elimi sıkmaktan kaçınıyor.
Hürriyet Gazetesi --- Röportaj: Ezgi BAŞARAN, Fotoğraflar: Sebati KARAKURT

20 Eylül 2007 Perşembe

Hansel ile Garatel

Herkes bilir sanırım. Hansel'le Garatel'in masalını... hani aile çok yoksuldur, bir de üvey anne vardır başlarında. günbegün adamın kafasına çocuklarından kurtulması gerektiğini işler. ve adam sonunda karısının sözünü dinleyip, çocuklarını ormanda tek başlarına bırakıp eve döner. Acıklı bi masaldır sonu mutlu sona erse de. bu masalın gerçekten sadece masal olabileceği, gerçek yaşamda hiç bi babanın çocuğunu böyle bırakmayacağına inanmışımdır tüm kalbimle. ama aşağıdaki haber çok net bi şekilde yanıldığımı gösteriyor. 3 yaşında bi kız çocuğu ve havaalanına terk ediliyo. fotograflarıda var. babasının elinden tutuyo minik kız. biraz sonra koca bi kalabalık içinde tek başına kimsesiz kalacağından habersiz. çok iç parçalayıcı. insan nasıl düşünmez ki el kadar bi çocuğun başına neler gelebileceğini. nası bi vicdandır ki kendi canından bi yavrucuğu havaalanı gibi soğuk, mekanik bi mekana bırakırken titremez ve arkasına bakmadan Amerika'ya doğru uçar. Pes diyorum, yuh diyorum. Bunu derken de küçükken yaşlı bi teyzenin lafı geliyor aklıma. "anne sağken babanın sadece bi gözü görürmüş, anne ölünce o gören gözü de kapanırmış çocuklarına karşı" :( inanmak gelmiyor içimden ama Hansel ve Garathel'in babası gibi bu adamdan da nefret ediyorum.

Üç yaşındaki kızını bir tren istasyonunda terk ederken güvenlik kameralarına yakalanan babanın kimliği belirlendi

Üç yaşındaki kızını Avustralya�da bir tren istasyonunda terk ederken güvenlik kameralarına yakalanan Çin asıllı Yeni Zelandalı babanın kimliği belirlendi.

Polis babayı arıyor

Avustralyalı, Yeni Zelandalı ve ABD�li polislerin alarma geçtiği soruşturmada yetkililer, cumartesi Melbourne�daki bir tren istasyonunda babası tarafından terk edilen kızın Yeni Zelanda pasaportlu Qian Xun Xue olduğu belirlendi. Tren istasyonunda güvenlik kameraları tarafından kaydedilen görüntüleri incelemeye alan polis, ABD�ye uçan 54 yaşındaki baba Xue Naiyin�i bulmaya çalışıyor. Küçük kızın annesi Anni Lui�nin hayatından da endişe ediliyor.

Annesi öldürüldü mü?

Yetkililer, Auckland Havaalanı�nın dışında kayıp genç kadına ait arabayı buldu. Ancak annenin yurtdışına gitmiş olamayacağı söyleniyor. Çocuğuna çok düşkün olduğu öğrenilen Anni Liu isimli annenin (27) kızına ulaşamadığı için bir yerde alıkonulduğu ya da öldürülmüş olabileceği düşünülüyor. Dövüş ustası olduğu bilinen babanın, üç ay önce ayrıldığı eşi Anni Liu�ye şiddet uyguladığı söyleniyor.
(Vatan Gazetesi)

18 Eylül 2007 Salı


BİNGÖL (İHA) - Bingöl'de 21 gün önce bir baz istasyonu direğine çıkarak intihar etmek isteyen ve güvenlik güçleri tarafından yaklaşık 8 saat sonra ikna edilerek indirilen Mısır uyruklu Ali Reşit, bu kez Sinop'un Gerze ilçesinde ortaya çıkarak intihar etmek istedi.

Her seferinde Mısır uyruklu olduğunu, Türk vatandaşlığı için kimlik talebinde bulunduğunu belirten Ali Reşit, bugün de aynı isteklerle Sinop'un Gerze ilçesinde bir baz istasyonunun direğine çıkarak intihar etmek istedi. Yetkililerin olay yerine gelerek intihardan vazgeçirdiği şahsın, bundan önce de Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerinde intihar girişiminde bulunduğu öğrenildi.

Şahsın 6 Ağustos 2007'de Burdur'un Bucak ilçesinde, 10 Ağustos 2007'de Çanakkale'de, 13 Ağustos 2007'de Balıkesir'de, 20 Ağustos 2007'de ve öğrenilemeyen tarihlerde Mersin'in Tarsus ilçesinde, Şırnak'ın Cizre ilçesinde ve Yozgat'ın Yerköy ilçelerinde intihara kalkıştığı öğrenildi. 27 Ağustos 2007'de en uzun eylemini yaptığı Bingöl'ün ardından bugün de Sinop'un Gerze ilçesinde intihar etmek isteyen Ali Reşit, her seferinde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor. (mynet haber sitesi)

Eğer istediği yetkililer tarafından yerine getirilirse, biz de deneyelim ne dersiniz:))

ABD’li senatör Tanrı’yla davalık

ABD’nin Nebraska eyaleti senatörlerinden Ernie Chambers, tarih boyunca milyarlarca insanın ölümüne neden olan doğal afetleri ‘engellemek’ için, bunların sorumlusu olarak gördüğü Tanrı’ya dava açtı. Büyük yıkım getiren sel, kasırga, hortum, deprem gibi doğal afetlerin oluşumundan Tanrı’yı sorumlu tutan Senatör Chambers’ın açtığı davada, “Davalının yıkıcı faaliyetleri sonsuza dek bırakması” talep edildi. (Akşam Gazetesi)

** Orda öyle işte. Tanrı'ya dua edersin ertesi gün bakarsın ki rüyaların gerçek. Noel Baba her kirismis geyikleriyle gelir. Dünyayı da zaten 8.976.543 kez kurtarmış bi vatanın evladı olarak, Tanrı'ya dava açmaları da çok doğal. Benim merakım Tanrı'nın avukatı kim olacak. Bu konuda Papa devreye girip bir avukat tutacak mı? Ya da Yaradan kendi kendine mi halledecek bu işi. DAvanın nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum doğrusu.

** burda böyle bi şey yapılacak olsaydı. Dava taraf yokluğundan reddedilirdi diye düşünüyorum.

17 Eylül 2007 Pazartesi

Çin'in güneyindeki Guangdong eyaletinde internet bağımlısı bir Çinlinin internet kafede 3 gün boyunca internet kullandığı ve sonunda kalp sorunlarından dolayı öldüğü bildirildi.



Pekin Haberleri gazetesinin haberinde, 30 yaşlarında adı açıklanmayan bir kişinin 3 gün aralıksız internette vakit geçirdiği için öldüğü belirtildi. Zhongshan hastanesi yetkilileri, ölen internet bağımlısı Çinlinin uzun süre bilgisayar başında kalmasının bazı kalp sorunlarına neden olabileceğini ve bu yüzden öldüğünün sanıldığını söyledi. Haberde konuya ilişkin detay verilmedi.

Yaklaşık 137 milyon internet kullanıcısının olduğu Çin'de 113 bin adet internet kafe bulunuyor ve kanun gereği bu kafelere reşit yaşta olmayan gençler ve çocuklar giremiyor.

Bi başkası daha...


Özellikle gençlerde ‘bağımlılık’ yaratıp can alan bilgisayar oyunlarına bir yenisi eklendi.
Son olarak, bilgisayar karşısında saatlerce ‘Diablo 2’ adlı bilgisayar oyununu oynayan Hong Konglu bir genç, bu bağımlılığının kurbanı oldu. Türkiye’de de satılan ve binlerce fanatiği olan ‘Diablo 2’ adlı sanal dünya harikası oyunda, oyuncu fantastik bir dünyada ‘Diablo’ isimli şeytani gücü yok etmeye çalışıyor. Hong Kong polisinin verdiği bilgiye göre, bu şeytani gücü yok etmek uğruna saatlerce ‘Diablo 2’ oynadığı belirlenen genç de, bir internet kafede bilgisayarının başında can vermiş halde bulundu.

Bu ikinci vaka
Adı açıklanmayan gencin günde 12 saat bilgisayar oyunları oynadığını belirten Hong Kong polisi, ölüm nedeninin ise henüz bilinmediğini söyledi.
Bilgisayar oyunlarının, sara krizlerine benzer krizlere neden olduğu tahmin ediliyor. Geçtiğimiz aylarda yine Hong Kong’da saatlerce ‘Counter Strike’ adlı başka bir bilgisayar oyununu saatlerce oynayan bir genç daha, bilgisayaranın karşısında ölü bulunmuştu.



16 Eylül 2007 Pazar

MUĞLA - Ali Bahçetepe, Datça’da gerçekleştirdiği “Dünya Beton Blok Kırış Rekoru” denemesinde, iki ayrı dalda dünya rekorunun sahibi oldu ve Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başardı. Tekvando Dünya Kırış Şampiyonu Bahçetepe’nin Muğla’nın Datça ilçesinde bulunan amfi tiyatroda yaptığı rekor denemesini Guinness gözlemcisi Kelly Garrett, Tekvando Milli Takımı yetkilisi Selahattin Şahin, Tekvando 1. Derece Dünya Hakemi Galip Yalçınkaya ve Tekvando Federasyonu temsilcisi Emine İpek ve yüzlerce vatandaş izledi. Ali Bahçetepe, izleyenlerin şaşkın bakışları arasında 325 beton bloktan 317 tanesini 1 dakika içinde kırarak “Dünya Beton Blok Kırış” şampiyonu olurken, aynı denemede bir vuruşta 25 beton blok kırarak yeni bir dünya rekorunun da sahibi oldu.



Cehaletimi maruz görün ama, bu kadar blok kırmanın, elinize, zekanıza, vatana ya da millete ne gibi bir faydası oluyor. Dediğim gibi cahilim bilmediğim bi faydası varsa öğrenmek istiyorum.

Evlada son dokunuş
Amerikan işgali altındaki Irak, Ramazan ayını da kanlı geçiriyor. Son 3 günde 60’a yakın kişinin yaşamını yitirdiği Irak’ta bir anne dün acıların en büyüğünü yaşadı. 6 yaşındaki oğulları Tahir’i Bağdat’ta ilkokula kaydettiren Hüseyin ailesi, Bakuba’ya dönerken keskin nişancıların saldırısına uğradı. Saldırıda Tahir ölürken, 10 yaşındaki ağabeyi Kusay ağır yaralandı. Okula yazdırdığı minik oğlunu Bakuba’daki morgda gözyaşları içinde kucaklayan anne Vefa Hüseyin’in dramı yürekleri burktu. Yavrusunun cansız bedenine sarılıp ağıtlar yakan Iraklı anne işgale ve işgalcilere lanet etti.


Bu annelerin yakarışı ne zaman son bulacak...

15 Eylül 2007 Cumartesi

Evlilik

Bilimsel bir tespit: Evlilik erkeklerin ruh sağlığını bozuyor. Ancak yalnızlık da erkeklerin psikolojisine zararlı. Sevgilisi ve kocası olmayan kadınlar psikolojik olarak daha sağlıklı.
Evli erkekler bekârlara göre daha sık psikolojik sorun yaşıyor. Eşi ve sevgilisi olmayan kadınlar ise psikolojik açıdan daha sağlıklı oluyor.
Britanya'nın Londra kentindeki Queen Mary Üniversitesi'nde, evli, bekâr, sevgilisi olan ve olmayan 4 bin kadın ve erkek üzerinde araştırma yapıldı. Araştırmadan şu sonuçlar çıktı:

'HALKALI KÖLE'
Evlilik erkeklere yaramıyor. 'Halkalı köle' erkeklerin psikolojik açıdan rahatsızlanma olasılığı, sevgilisi olan, sevgilileriyle yaşayan erkeklere göre daha fazla. Ancak erkekler kadınsız da yapamıyor. Psikolojik rahatsızlığa yakanlanmak açısından en büyük risk grubunu gönülleri boş erkekler oluşturuyor.
İlk ilişkileri uzun süren kadın ve erkekler, sabırlı ve sadık olmanın ödülünü alıyor; tüm bireyler arasında psikolojik sorun yaşama riski en az olan grup onlar. Fakat ilk uzun süreli ilişki bittiğinde risk artıyor.
Erkeklere göre daha hassas olan kadınlar ayrılıklardan da daha fazla etkileniyor. Psikolojilerinin bozulma riski erkeklerden fazla. Bir ayrılığın ardından kadınların kendilerini toparlamaları için daha uzun süre gerekiyor. Kadınlar için en iyisi yalnız olmak; yalnız kadınların psikolojisi kolay kolay bozulmuyor. Hiç ilişkisi olmamış kadınların ruh sağlığının bozulma riski, evli, başından evlilik geçmiş veya sevgilisi olan kadınlara göre çok düşük.
'Sevgilisiz olmaz' diyen kadınlara ise uzmanların tavsiyesi evlenmeleri, çünkü evli kadınlar sevgilisi olan kadınlara göre psikolojik açıdan daha sağlam. Uzmanlar bunu, sevgili konumundaki kadınların eş konumundakiler kadar haklara sahip olmamalarına bağlıyor.

'BEKLENTİLER FARKLI'
Araştırmayı değerlendiren Britanyalı ilişki uzmanı Paula Hall, şöyle konuşuyor: "Kadınlar güven arıyor. Özellikle çocuk sahibi olduklarında güven ihtiyacı artıyor, bu yüzden evli kadınlar sadece sevgilisi olan kadınlara göre daha sağlıklı. Erkekler için ise güven tali önemde. İlişkideki en büyük sorunları kendilerini kapana kısılmış hissetmeleri. Evlilik bu duyguyu pekiştirdiğinden nikâh onlara yaramıyor."


Eski bi haber. saklamışım. hani sevgilileri neden evlenmiyo diye endişe eden kadınlara ve evlenmemekte direnen erkeklere. evet erkekler haklısınız iki durumda da ruh sağlığınız tehlikede:)))

14 Eylül 2007 Cuma

Küresel ısınmaya ineklerin neden olduğunu duyduğumda epey bi gülmüştüm. Ama aşağıdaki habere bakılırsa buna gülünecek bi şi de yok gibi.

ngiltere'de yapılan bir araştırma, gelişmiş ülkelerde kırmızı et tüketimini azaltmanın küresel ısınmayı yavaşlatabileceğini ortaya koydu. İngiliz The Lancet dergisindeki araştırmada, dünyada günlük kırmızı et tüketiminin kişi başına ortalama 90 grama düşürülmesinin küresel ısınmayla mücadeleye katkıda bulunacağı ileri sürüldü. Dünyadaki sera gazı salımının yüzde 22'sinin, özellikle hayvanların nakliyesi ve beslenmesi sırasında ortaya çıkan metan gazı nedeniyle tarımdan kaynaklandığını söyleyen araştırmacılar, bunun sanayiden gelen emisyonla neredeyse aynı, ulaşımdan gelenden ise yüksek olduğunu bildirdi.

13 Eylül 2007 Perşembe

Tavas Belediye Başkanı Bayram Sarun, belediye hizmet binası altındaki işyerlerini boşalttıramayınca, kiracılarından ilginç yöntemlerle intikam aldı. Daha önce mahkemelik olduğu bir kiracının dükkânı önünde 38 gün boyunca iş makinesi sergileyen Sarun, şimdi de banka şubesi, kasap ve pastanenin önünü, 25 metre uzunluğunda, 3 metre yüksekliğindeki dev bir panoyla kapattı.
Pastane işletmecilerinden Yakup Taşkıran, "Yasal yükümlülüklerimizin hepsini yerine getirdik. Talep edilen kira artışlarını yaptık. Ama, Başkan dükkânı tahliye etmemizi istedi. Biz dava açıp kazanınca da iş yerimizin önünü panoyla kapattı. Bu işlerimizi olumsuz etkiliyor" dedi.
Panoların esnafla ilgisi olmadığını savunan Sarun ise "Belediyenin üç metre önüne yaptık. Meclis kararlarını, seçim kurulunun kararlarını ve diğer ilanları asarak vatandaşları bilgilendiriyoruz. Şikâyet edenler haklı olabilir, ama, ben daha haklıyım. Panolar esnafların işine engel olacak şekilde değil" diye konuştu.

Böyle parlak fikirli yerel yöneticilerin yaşadığını bilmek içimi ferahlattı doğrusu:)

12 Eylül 2007 Çarşamba

Valla karıcım tanımıyorum:)

Fransa'da özellikle evlilik hayatının monotonluğundan kurtulmak için "küçük kaçamaklar" peşinde koşanlara eşinin şüphelenmesine meydan vermeyecek "gerçekçi mazeretler üretme" hizmeti veren bir şirket faaliyete geçti. "Alibila" adlı şirket evliliklerine zarar vermeden kaçamak yapmak isteyenlere iş icabı gibi görünen ancak uydurma olan iş seyahatleri, nikâh davetleri, geziler düzenliyor.
Kişinin evde olması gerektiği zamanda başka bir yerde olmasına meşru kılıf sağlayan şirket, organizasyonlarını kimi zaman basit bir telefon çağrısı, kimi zaman da postayla gönderilen mektuplarla yapıyor. Mazeret üretme işi, düzenlenen etkinliğin karmaşıklığına göre 19 euro (34 YTL) ile 50 euro (90 YTL) arasında ücretlendiriliyor.

Ne diyeyim. erkek arkadaşlar Fransa'da yaşamadıkları için hayıflanıyo olmalılar. gerçi bu parayı vermeden de kendi işini çok güzel halleden arkadaşlarda var ya. sözüm acemilere:)

Ermişlerin ruhlarına internetten Fatiha

www.fatihagonder.tr.gg adlı internet sitesi Ramazan’da online dua hizmeti vermeye başladı. Sitenin ziyaretçileri Oruçbaba, Eyüp Sultan, Telli Baba gibi türbelerin fotoğraflarına bakarak Fatiha okuyor ve “gönder” butonuyla ruhlarına gönderiyor.
DİĞER HABERLER


GÜNCEL - EN ÇOK OKUNAN HABERLER

Yasemin Arpa
NTV-MSNBC
Güncelleme: 13:03 TSİ 12 Eylül 2007 Çarşamba

İSTANBUL - www.fatihagonder.tr.gg adlı internet sitesi,Ramazan öncesi online Fatiha hizmetine başladı.Ziyarete yeni açılan sitede “online kabir ziyareti” için türbelerin fotoğrafları ve kısa bilgiler yer alıyor. Açıklamaların altında da “Fatiha gönder” yazısı yer alıyor. Siteye girenlerden fotoğrafa bakarak Fatiha okumaları, ardından gönder butonuna basmaları isteniyor.


Fatihagonder sitesinin yetkilileri kurulma gerekçelerini, “Uzak mesafelerde bulunan, veli ve büyük zatların türbelerini ziyaret etme imkanı olmayan kardeşlerimize hizmet için hazırlanmıştır” sözleriyle açıklıyor. Dini gerekçelendirmeyi de şu ifadelerle açıklıyorlar: “Velilere ve vefat etmiş yakınlarınıza Fatihe göndermek, hayır duada bulunmak dinimizce tavsiye edilmiştir. Hatta kabir başında selam verirlerse selamı aldıkları dahi bildirilmiştir.”

SİTEDE ZİYARETE AÇILAN TÜRBELER:
* Oruçbaba
* Eyüp Sultan
* Telli Baba
* Merkez Efendi
* Tezveren Dede
* Esad Coşan
Sitede sadece türbelerin tanıtımı yapılmıyor; hangi konular için ziyaret edileceğine de değiniliyor. Örneğin Oruçbaba’nın hangi günde ziyaret edilmesi gerektiği ya da Tezveren Dede’den ne isteneceği anlatılıyor:

ORUÇBABA’DA İLK ORUÇ AÇILIR


Oruçbaba Türbesi’nin fotoğrafı yanında şu bilgilere yer veriliyor: “Kabri, İstanbul Topkapı’daki Pazartekke durağının arkasındadır. Özellikle günümüzde, Ramazan ayının ilk günü, burada sirke ve ekmekle oruç açmaya hanımlar çok özen gösterirler. Pek çok husus için ziyarete gidilir.”

TEZVEREN DEDE’YE KISMET HUSUSUNDA GİDİLİR


“Tezveren Dede’nin türbesi yine İstanbul’da Çemberlitaş semtindedir. Burası da eskiden beri, özellikle kısmet hususunda çok ziyaret edilir. II. Mahmut türbesinin sokağında, küçük bir yerdir.”
Sitede hangi türbenin ne kadar ziyaretçi sayısına ulaştığını görmek de mümkün. En çok ziyaret edilen türbe ise anlık olarak değişiyor. Özellikle öne çıkan bir türbe şimdilik yok.
http://www.fatihagonder.tr.gg/


Yukarıda görüldüğü üzere haberin kaynağı güvenilir. yani kalkıp asparagas yapmıyorum. ciddi bi ajans kanalı olan kanalımız, desteğinizle büyümeden önce, yukarıdaki habere kafa yormaktadır, nasıl olacak bu iş diye. Okunan duaların havada asılı kaldığını ve ille de bir yere gönderilmesi için bi işlem yapılacağını ilk kez öğreniyorum. yani yıllardır düşündüğüm, toprak olmuş tüm yakınlarıma ettiğim dualar odaların içinde saklı mı kalmış yani? Nedir bu arkadaşlar, "Fatiha"nın da onlinenı mı oluyormuş. buyrun bi de siz yorumlayın.